BKM - Zonguldak

 20. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali paralelinde... 

Fotoğraf / BKM

35 Yıl Öncesine Yolculuk: Karaelmas Maden İşçileri Sergisi 

Ahmet Tokyay, Alaaddin Kara ve İbrahim Akyürek'in 'Karaelmas Maden İşçileri' başlıklı fotoğraf sergisi Zonguldak'ta açılıyor. 

20. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali'ne (Zonguldak) paralel düzenlenen sergi 17-23 Kasım 2025 tarihlerinde Belediye Kültür Merkezi'nde (BKM) açık kalacak.
 
Sergi, maden işçilerinin üretim koşullarından büyük madenci grevi ve yürüyüşüne; kent sakinlerinin kömür atıklarını topladığı Balkayası'ndan kentin arka yüzünü oluşturan şahıs ve şirket ocaklarına uzanan elli fotoğraftan oluşuyor.

Sergi Odası görsel arşivinin parçası olan sergi, Karaelmas Kömür Havzası Maden İşçilerinin 90/91 uzun grevinin 35. yılı nedeniyle ayrı bir önem kazanıyor. 

Bilindiği gibi 30 Kasım 1990 tarihinde Genel Maden İş Sendikasında (GMİS) örgütlü olan maden işçileri Gelik ocağında greve çıkmıştı.



Festival

ZFD / Zonguldak

“Söyleşi & Kitap Tanıtımı: Fotoğrafın Sırtındaki Kambur: 12 Eylül"
Türkiye'nin kuruluşundan bu yana yaşadığı toplumsal ve siyasal dönüşümlerin sanata, kültüre yansımaları olurken bu süreçte fotoğrafın rolü neydi? 
Kitaba da değerli katkılarını koyan dönemin önemli tanığı İbrahim Akyürek ile birlikte Zonguldak Fotoğraf Derneği'ndeki söyleşimizde, 1980'in fotoğrafta bir kırılma tarihi olmasının nedenlerini ve sonuçlarını konuşurken memleketin yakın tarihine fotoğraf ve siyaset üzerinden bir yolculuk yapacağız.
 
Bu önemli buluşmada sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyarız.
 

Thatcher'ın "toplum diye bir şey yoktur" / İngiltere

Paul Graham
Graham'ın sunduğu tablo, 1980'lerdeki züppeliklerden ve finans sektörünün düzenlemelerinin kaldırılmasıyla ortaya çıkan açgözlü kültürün aşırılığından çok uzak bir dünya (on yılın ilerleyen dönemlerinde içinde yaşadığım dönemde bile büyük ölçüde yabancı kalan bir kültür; sanat okuluna kaçtığımda o zamanki meslektaşlarımdan hiçbiri şaşırmamıştı). Sistemin işsizlere bu şekilde davranılmasına izin vermesi, bana göre Thatcher'ın "toplum diye bir şey yoktur" görüşünü yeterince örnekliyor; çünkü eğer olsaydı, toplum bunu umursar mıydı?
Paul Graham, Beyond Caring'den, 1984-5
  

Birleşik Krallık genelindeki işsizlik ofislerinin bekleme odaları


VE TAM SAHA PRES

 

Gazeteciler Tekno-Oligarklara karşı: Bir Dünya Kongresinden notlar

Antik Yunanca’da “azınlığın yönetimi” anlamına gelen oligark kavramı, artık sadece Kremlin’e yakın Rus zenginler değil; Bezos, Zuckerberg, Altman gibi dijital çağın yeni ABD’li lordları için kullanılıyor. Stiglitz de Trump’ın bu oligarkları Beyaz Saray’da tespih taneleri gibi karşısına dizdiği toplantıyı hatırlattı, dünyanın tüm verisinin Google, Microsoft, Amazon gibi şirketlerin bulut sistemlerinde olduğunu vurguladı, “Trump bir gün veriye erişimi kesme talimatı verirse ne olacak?” diye sordu.

Trump yönetimdeyken artık kimse “bu kadar da olabilir mi?” diyemiyor.

Peki bu oligarkların kurduğu sisteme ne isim vermeli?

Gazeteci ve dijital haklar uzmanı Dr. Courtney Radsch, bu düzene bir isim veriyor: Tekno-faşizm. Çünkü teknoloji şirketlerinin çoğunda mutlak karar verici bir yönetici var. Ne denetleniyorlar ne de devrilebiliyorlar. Radsch’e göre Elon Musk, Sam Altman ve benzeri figürler modern çağın “tek kişilik yönetim” örnekleri. Artık bu şirketlerde demokratik bir yönetişim ihtiyacı bile hissedilmiyor. Bu da teknolojinin geleceğini simgesel olarak da toplumsal iradenin dışına taşıyor.

  Artık en doğru içerik değil, en çok kazandıran içerik görünür olacak. Algoritmalar sizi yankı odalarına hapsedecek. Dezenformasyonun dozu, farkında olmadan artacak. 
Yapay zekâ araçları haberi üretenden değil, üründen “besleniyor.” Bir gazetecinin emeğini, başka kaynaklarla harmanlayıp kendi ürünü gibi sunuyor. Kaynak göstermiyor; kullanıcı da doğrudan siteye gitmiyor. Gelir, görünürlük, etki… Hepsi erime tehlikesiyle karşı karşıya.

Peki çözüm ne? İçeriğe erişimi kesmek mi? O da işe yaramıyor. Çünkü araçlar ne bulurlarsa onu kullanıyor. Kötü bilgiyle dolu forum ve tabloid haber içerikleri, özgün yanıtlar gibi paketlenip servis ediliyor. Gerektiğinde kaliteyi koruyabilmek için büyük ana akım yayıncılarla telif anlaşmaları yapılıyor. Ama bu kez küçük, bağımsız üreticiler sistemin dışına itiliyor. Bilginin çeşitliliği azalırken çoğulcu kamusal alan da tehdit altında kalıyor.
 

ÇÖZÜM: SİYASİ İRADE VE TAM SAHA PRES

 Can Ertuna    Birgün  
                            

PROGRAM:

 

Fotoğraf/Film Haftası Otobüs filmiyle başlıyor!

Zonguldak Sergi Odası, Zonguldak Kömür Havzası Maden İşçilerinin büyük grevinin 35. yılı nedeniyle yeni bir program hazırladı.

26'ıncı yılına giren Sergi Odası, bu yılın Kasım ve Aralık aylarında Fotoğraf/Film Haftası'nın ikincisini başlatıyor.
 
Hafta boyunca fotoğraf sergi ve gösterileri, dergi/gazete/afiş gibi basılı malzemelerden oluşan arşiv sergisi düzenlenecek. Almanya'ya göçü konu alan bölümde Yönetmen Fatih Akın'ın filmleri gösterilecek.

Hafta 4 Kasım Salı günü Tunç Okan'ın OTOBÜS filmi ile başlayacak. 6 Kasım Perşembe Fatih Akın'ın SOUL KITCHEN, 8 Kasım Cumartesi ALMANYA'YA HOŞ GELDİNİZ, 11 Kasım Salı günü Ahmet Uluçay'ın KARPUZ KABUĞUNDAN GEMİLER YAPMAK filmi Sergi Odası'nın büyük perdesinde olacak. 

İki yıl önce yitirdiğimiz Ressam Orhan Taylan, 'Atölyesinde Orhan Taylan' belgeseli ve 2021 yılında yitirdiğimiz Nevzat Çakır fotoğraflarını topladığı 'Sokağın Adı Fotoğraf' DVD'si ile anımsanacak. Alaattin Kara, Tankut Öktem'in eseri Zonguldak Madenci Anıtını konu alan anlatımını gerçekleştirecek. 

30 Kasım 1990 tarihinde Genel Maden İş Sendikasında (GMİS) örgütlü olan maden işçileri greve çıkmıştı.
Bu yılın programı Zonguldak Madenci Anıtının Heykeltıraşı Tankut Öktem'e ve yakın tarihte hayata veda eden Fotoğrafçı Sebastião Salgado'nun ansına adandı.
İlki geçen yıl gerçekleşen etkinlik, Britanya (İngiltere) kömür işçilerinin 84/85 uzun grevinin 40'ıncı, Zonguldak (Türkiye) Kömür Havzası maden işçilerinin 90/91 uzun grevinin 34. yılı nedeniyle hazırlanmıştı. Program, kömür işçilerinin yazarı İrfan Yalçın ve maden işçilerinin naif bir dostu olarak anılan ressam Nedim Günsür'un anısına adanmıştı. 

İletişim: Sergi Odası > 67sergi@gmail.com > +90 0552 3313847

https://67foto-film.blogspot.com/ 

Belgesel

 

“süreç olarak faşizm”

  

Teknoloji, oligarşisi ve faşizm

Dijital çağın sermayesi artık üretkenlikten çok erişim ve ranttan besleniyor. Veri sahipliği, fikri mülkiyet, ağ etkileri... Hepsi emeğin değil, davranışın, zamanın, hatta duygunun, dikkatin denetimini hedefliyor. Bu model, salt ürünlerin değil, davranışların da metalaşmasını gerektiriyor.

Burada, “iktidardaki faşizmin” arkasındaki sınıf dinamikleri yeniden görünür hale geliyor. Klasik faşizm, sermayenin en gerici kesiminin toplumsal krizi yönetmek için faşizmi kabullendiği bir andı. Bugün yaşanan da farklı bir biçimde aynı yönelimin dijitalleşmiş hali. Paramiliter kitle denetiminin yerini algoritmik kitle mühendisliği aldı. Şiddet ve zorlama, propaganda ve gözetimle birleşti. Ancak paramiliter sokak şiddetinin, yasa tanımazlığın geri gelmeye başladığı da görülüyor. Devlet denetiminden, kamusal düzenlemelerden, sendikal örgütlenmeden rahatsız olan teknoloji oligarşisi, kendi “serbestlik” anlayışını korumak için faşist harekete yöneliyor.
Ancak sorun yalnızca otoriterlik değil. Faşizm, tarihsel olarak hep bir “oluş-süreç” halidir. Önce kültürel ortam doğar, sonra kadrolar, örgütler, hareket şekillenir, ardından kadrolar ve örgüt devlet aygıtına erişir ve en sonunda büyük sermayenin güvenini kazanır. Bu evreler birbirini izleyerek faşizmin olgun biçimini yaratır.  
 Benim Yeni Faşizm kitabında önerdiğim gibi, bu olguyu “süreç olarak faşizm” biçiminde düşünmek, onu yalnızca geçmişin bir rejimi olarak değil, bugünün (“kontrol toplumunun”, Gilles Deleuze) içinden büyüyen, yalnızca sokakta ya da devlette değil, işyerinde, platformda, algoritmanın sessiz disiplininde yeniden biçimlenen bir reaksiyon olarak anlamaya yardımcı olur.
 Ergin Yıldızoğlu  Cumhuriyet

PROGRAM 2025:

Fotoğraf/Film Haftası hazırlıkları sürüyor

 Zonguldak Sergi Odası, Zonguldak Kömür Havzası maden işçilerinin büyük grevinin 35. yılı nedeniyle yeni bir program hazırlığı başlattı.

26'ıncı yılına giren Sergi Odası, 2025'in Kasım ve Aralık aylarında Fotoğraf/Film Haftası'nın ikincisine hazırlanıyor.

Hafta boyunca fotoğraf sergi ve gösterileri, dergi/gazete/afiş gibi basılı malzemelerden oluşan arşiv sergisi düzenlenecek. Almanya'ya göçü konu alan bölümde Yönetmen Fatih Akın'ın filmleri gösterilecek.

Haftanın program hazırlıkları ise sürüyor. Fatih Akın'a ait Kısa ve Acısız, Temmuzda, Soul Kitchen ile birlikte Babamın Kanatları, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak, Press, Baskı filmleri gösterilecek. Göç filmleri başlığı altında  Almanya'ya Hoşgeldiniz ve Otobüs perdede olacak. Ressam Orhan Taylan, 'Atölyesinde Orhan Taylan' belgeseli ve  2021 yılında yitirdiğimiz Nevzat Çakır 'Sokağın Adı Fotoğraf' DVD'si ile anımsanacak. Alaadin Kara, Zonguldak Madenci Anıtını konu alan anlatımını gerçekleştirecek. 

 

 30 Kasım 1990 tarihinde Genel Maden İş Sendikası’nda (GMİS) örgütlü olan maden işçileri greve çıkmıştı. 
Bu yılın programı Zonguldak Madenci Anıtının Heykeltıraşı Tankut Öktem'e ve yakın tarihte hayata veda eden Fotoğrafçı Sebastião Salgado'nun ansına adandı.
İlki geçen yıl gerçekleşen etkinlik, Britanya (İngiltere) kömür işçilerinin 84/85 uzun grevinin 40'ıncı, Zonguldak (Türkiye) Kömür Havzası maden işçilerinin 90/91 uzun grevinin 34. yılı nedeniyle hazırlandı. Program, kömür işçilerinin yazarı İrfan Yalçın ve maden işçilerinin naif bir dostu olarak anılan ressam Nedim Günsür'un anısına adanmıştı.
 Sergi Odası yöneticisi fotoğrafçı İbrahim Akyürek hafta hazırlıkları nedeniyle yaptığı çağrıda; yeryüzündeki kömür havzaları arasında yurttaşların öncülük ettiği gönüllü kültür köprüsü kurmak istediklerini belirtti. Bu konuda farklı havzalarda yaşanan (Almanya, Hollanda, Britanya, Belçika, Slovakya, Ukrayna v.d. ) mücadeleci emek kültürünü sahiplenen kişi, topluluk ve kuruluşlardan programlarına etkinlik desteği beklediklerini açıkladı. 

İletişim: Sergi Odası: 67sergi@gmail.com 

https://67foto-film.blogspot.com/

“Çekme lan!” diye diye,

 

Olayın devamını arşiv haberimizden aktaralım: “Kasımlar Barajı ve HES projesinin şantiyesinin bulunduğu alandaki tahribatı görmek ve basın açıklaması yapmak isteyen grubu şantiye çalışanları engel olmak istedi. Bu sırada HES bir HES çalışanı ‘Çekme lan’ diye bağırarak görüntü almaya çalışan belgesel ekibi ile Yaşam ve Dayanışma Yolcularına saldırdı. Saldırgan HES çalışanını güçlükle sakinleştirdikten sonra basın açıklaması yapan ve bölgeden ayrılan grup Kumluca’ya doğru yola devam etti. ” https://acikgazete.com/.../yusuf.../belgeselde-direnis-var/ 
Türkiye’de yıkıcı politikaların doruğa çıktığı bir dönemde, Torosların koynundaki bir dağ köyünde yaşamı tümden değiştiren projeye karşı halkın tepkisini kayıt altına almaya çalışan kameraya “Çekme lan!” diye bağıran o ses, aslında uzunca bir süredir Türkiye’de işini yapmaya çalışan gazeteci, televizyoncu ve belgeselcilerin nasıl bir iklimde yaşadığının özeti.  

“Çekme lan!” diye diye, cebren ve hileyle, hukuku, bilimi ve insanlığın binlerce yılda ürettiği tüm ahlaki değerleri dolanarak ülkeye çektirilen yıkımın faturasını hep birlikte ağır biçimde ödüyoruz.  
Çekme lan diye diye suyumuz bitti. Çekme lan diye diye zeytinliklerimiz, ormanlarımız, dağlarımız bitti. Çekme lan diye diye kentlerimiz yaşanmaz hale geldi, denizlerimiz kusmaya, balıklarımız küsmeye, göllerimiz çölleşmeye başladı. Bu ülke daha çok çekmesin diye elinde kamera dağ yamaç dolaşıp yıkımı ‘çekerek’ kayıt altına alanlara karşı yürütülen düşmanlığın, aslında tüm yaşama karşı sinsice yürütülen bir düşmanlık olduğunu anladıklarında çok geç olacak.  
Yusuf Yavuz (facebook)